22 Temmuz 2014 Salı

GAZZE !!!

Gazze!!! Bir şehir isminden çok acıyı, hüznü, kardeş katlini, bebek ölümlerini, kimsesizliği, çaresizliği hatırlatan bir kelime oldu sanki... Elimden hiçbir şey gelmiyor ne yazık ki. Buğz edip dua etmekten başka. Bende bir anne adayıyım o çocukları gördükçe içim paramparça oluyor. Boğazım düğüm düğüm...İsrail kadar kahrolmayı hakeden başka bir devlet var mı.. Sadece israil değil tabi, sesizce perde arkasından bu işe ön ayak ya da destek olan, artık adını ne koyarsanız(ki ben eli temiz görünen katiller diyorum) insanlıktan , vicdandan nasibini almamış yaratıklar... Toprağın altına girmeyeceğini zanneden mahluklar cehennemin dibinde kor olacaklar inşaallah!!!
 Artık markete girdiğimde elimi malesef ki bize çok iyi bir şekilde benimsetilmiş o markalara sürmüyorum. Sanki üzerinde masum çocukların kanını görüyorum. Elimden gelen neyse onu yapmaya çalışıyorum. Ben müslüman bir millet olarak tüm kardeşlerimin bu konuda hassas davranmalarını istiyorum. Lütfen israil kaynakları ve onlara destek olan hiçbir ülkenin ürününü satın almayın. Unutmayın aldığınız her üründe gözle değil ama gönülle görülen bir kana bulanmışlık var!!!  


19 Aralık 2013 Perşembe

LAF ANLAMAZ ÇOCUK! (TÜRKİYEM)

Türkiye ne kadar da büyümüş dimi... Nasılda akıllanmış.
Büyümüş bir çocuğa söylenen bu sözlere kimse yabancı değildir dimi.
Türkiyemin durumu da böylemi oldu ne!
Baktılar ufak tefek iç meseleler artık bizi etkilemiyor, baktılar Başbakan kontrolü çok iyi sağladı; bunlar gereğinden fazla akıllandı, güç sahibi oluyorlar artık, hemen yıpratma, lekeleme çalışmalarını ciddi anlamda başlatalım önlerine büyük taşı koyalım dediler(tabi iktidar karşıtı ve seçim kaygısı olanları da arkalarına alarak)...
Bir kaç gündür değişmeyen gündem YOLSUZLUKLAR...
Büyük bir oyun içinde olunduğunu hissetmeme rağmen, ben de herkes gibi çok şaşkın ve bir o kadar da üzgünüm... Bilenler bilir Ak Partili olduğumu... Ama böyle bir şeyi kim yaparsa yapsın haklı bir yanı yok kesinlikle.. Ancak önemli bir ayrıntı var ortada ki bir çok kişinin benimle aynı fikirde olduğunu düşünmek istiyorum... Bu olayların patlak vermesinin Türkiye'nin yolsuzluklarını ortaya çıkarmak adı altına yüklenmiş olması bir garip...anlatılanları farklı bir diller okuduğunuzda çok ciddi anlamlar çıkıyor. Dert bakanlar değil tabiki BAŞBAKAN! Büyüyen Türkiye yi kimse hazmedemiyordu bu bir gerçek. Ama başbakanın kimseye eyvallahı olmayan sadece devletini düşünen müthiş aklına ve dehasına darbe vurmaya onu yakın çevresi ve dostlarıyla başladılar(Yineliyorum ki bu olanlar gerçekse kesinlikle tasvip etmiyorum). Açıkça tehdit oluşturuluyor.
Oluşan durum karşısında alkışlanacak bir hal yok kesinlikle. Ama burada başbakanın harcanmaya çalışılması çok can sıkıcı. Ben başbakanın eğer bu durum gerçekse(ki ben gerçekliğine inanmak bile istemiyorum) gereğini yapacağından hiç şüphe duymuyorum. Bazı partiler gibi seçim yarışında galip gelmek için devletinin selametini düşünmeden iğrenç oyunların içinde bulunup, kirli elleri sıkmıyor en azından. Devletine bu kadar refah ve selamet getiren bir başbakanın bu olayı örtbas edeceğini hiç düşünmüyorum.
Ama ülkemize ciddi mesajlar verilmeye çalışılıyor. Sanki yeter artık sen ne laf anlamaz birşey oldun deyip tokadı yapıştırmış gibi de benim laf anlamaz Türkiyem bunada papuç bırakmayacak...Heee başbakan bir one minute veya biraz daha üstüne çıkarak yakın zamanda yine kükreyecek gibi de geliyor bana. Tabi ki bu bizim görüp duyacağımız kadarı. Bizim göremediğimiz ve duyamadığımız kim bilir ne kadar kişinin canı sağlam yakılacak... Ben başbakanımıza çok güveniyorum. Dilerim benim gibi düşünen birçok kişi haklı çıkar.
Ne diyim işin özü Başbakanımızın camına (çok planlı ve koordineli bir şekilde hesaplanmış) büyük bir taş atıldı ama inşallah yenisinin takılması çok büyük sancılar getirmez..

27 Şubat 2013 Çarşamba

*GECELERİ ANNEMİ SADECE ACIKTIĞIM İÇİN UYANDIRMAK İSTERDİM*


Ben mi çok inceldim. Artık her şeye kırılır her şeye alınır darılır oldum. Çok mu hayal kurdumda bu kadar yıkık dökük oldu hepsi! Gücüm tükendi galiba kendimi temizledim her şeyden ve herkesten… Bıraktım… Şimdi dünyayı kurtarsınlar, ben bu kurtuluşta yokum… Kimseye güvencin kalmamışsa naparsın ki?! Çocuk kalmak en güzeli dimi… Korkmuyorsun, bilmiyorsun ve bitmek tükenmek bilmeyen bir cesaretin var.
Karşımda minicik daha adımlarını yeni yeni atmaya başlayan bir kız çocuğu. Her adım onun için ne kadar değerliyken; bense onun hiç büyümesini istemiyorum. Ama onun yerinde olmak öyle çok istedim ki. Birisi bir kelime söylediğinde aynısını söylemeye çalışmanın, karşımdakine verdiği mutluluğu yaşamayı öyle çok istedim ki. Kollarımı aça aça yürümeyi, etrafımda her hareketimden mutlu olan insanların olmasını…Bir hata yaptığımda, bin cefa görmeden; ‘yapa yapa öğrenecek’ denmesini…Ayağıma çelme takmak istemeden, herkesin yürümem için deli gibi çabalamasını…. Arkamdan dolap çevirmek yerine, beni dönme dolapta çevirmelerini…Geceleri Annemi sadece acıktığım için uyandırmayı ne çok isterdim…!
Bıraksam her şeyi ve başımı alıp gitsem şimdi. Tek başıma… Sadece ben…
İçimdekileri gözyaşlarımla sunsam sessizliğe ve beni kemiren her şeyi atabilsem şimdi…
Ama gidemem dimi… Hiçbirimiz gidemeyiz…
Neden mi…?
Onu siz biliyorsunuz….
Herkesin nedenini,
Ne benim kelimelerim sunabilir,
Ne de bu neden,
Kağıdımın satırlarına sığabilir !!!
  23.01.2013

25 Ocak 2013 Cuma

    BÜYÜKŞEHİR YASASIYLA İLGİLİ TÜM SORU VE CEVAPLARINIZ İÇİN;                                                                                                                                            http://www.akparti.org.tr/site/akparti/ak-parti-buyuksehir-yasasi#bolum_

DENİZDE FIRTINA...


Denizde fırtına

Deniz Kuvvetleri'nde Donanma Komutanı Oramiral Nusret Güner sürpriz bir şekilde görevinden ayrıldı. Birkaç gün önce istifa edeceği söylenen Oramiral Güner'in BALYOZ ve İzmir'deki CASUSLUK davasına tepki olarak bu kararı aldığı söyleniyor...
Tabii bu iddia... Asıl nedeni bilmiyoruz. Ancak, Deniz Kuvvetleri büyürken, böyle bir hamle gelmesi gerçekten ilginç! Deniz Kuvvetleri Komutanı olacak birinin emekliliğini istemesi çok rastladığımız bir hadise değil... Bu istifa, Ergenekon operasyonunun başlamasıyla birlikte kritik görevde bulunan DENİZCİLER'in intihar etmesi kadar ilginç!
Hatırlayalım...
EMEKLİ ALBAY BİROL ATAKAN:
2 Mayıs 2007'de şaibeli bir trafik kazasında öldü... Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Yener Karahanoğlu'nun emir subayıydı. Daha önce de Özden Örnek'le birlikte çalışmıştı. DARBE GÜNLÜKLERİNİ sızdırdığı iddia edildi. Deniz Kuvvetleri'ndeki HAFIZA DEFTERİYDİ.
Atamalarda etkiliydi.
TABİP YARBAY NURSAL GEDİK:11 Kasım 2007'de görevli olduğu Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nda tabanca ile intihar etti. Gedik'in neden canına kıydığı hâlâ anlaşılamadı. Yarbay Gedik, biyokimya laboratuvarında görevliydi.
İstihbarat raporlarına göre, uyuşturucu ve kadın ticareti konularında çok özel bilgilere ulaşmıştı. Gedik'in cenaze törenine rütbeli personelin katılmasına izin verilmemişti.
HAKİM YARBAY TANJU ÜNAL:
26 Haziran 2009'da makam odasında hayatına son verdi.
Güney Deniz Saha Komutanlığı'nda adli müşavirdi.
Eski Deniz Kuvvetleri Komutanı İlhami Erdil'in rütbelerini söktüren hakimdi. Batı Çalışma Grubu ve Ergenekon yapılanmasına dair çok özel bilgilere sahip olduğu iddia edildi.
Hizbullah'ı çok iyi bilirdi.
EMEKLİ ALBAY BELGÜTAY VARIMLI: 
21 Kasım 2009'da balkondan düştü.
Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Heyetleri Kurulu eski başkanıydı. İlhami Erdil'in rütbelerinin sökülmesine neden olan kişiydi. Sarıkız darbe planını ihbar eden albaydı. Birileri tarafından balkondan atıldığı söylendi.
TSK'da çok önemli sırlara vakıftı. Hilmi Paşa'ya çok şey anlattığı iddia edildi.
DENİZ YARBAY ALİ TATAR: 
19 Aralık 2009'da intihar etti.
'Amirallere suikast' soruşturmasında tutuklanıp serbest bırakıldı. Savcı Süleyman Pehlivan'ın yürüttüğü soruşturma kapsamında 5 Aralık'ta 'terör örgütüne üye olmak' iddiasıyla tutuklandı. 16 Aralık'ta tahliyesine karar verildi. Veli Küçük, Tatar'ı notlarında kötülerken eşi cenazede, "Her şeyin sorumlusu Savcı Pehlivan'dır" dedi.
Gördüğünüz gibi önemli görevler yapmış, gizli bilgi sahibi subaylar ya trafik canavarına kurban gitmiş ya da intihar etmişti! Şimdi gelin burada kadrajı genişletelim. Olanlara tepeden bakalım.
Küçük bir olayı değil de BÜYÜK FOTOĞRAFI görmeye çalışalım... Ve işe de Mustafa Kemal'den başlayalım...
Askerimiz "Cumhuriyeti bir kişi kurdu.
Yolumuz onun yolu" der. Bu nedenle rejime ve Misak-ı Milli'ye sonuna kadar bağlıdır. Tartıştığım askerleri ikna edemesem de, aynı şeyleri burada da söylemek istiyorum. Mustafa Kemal, Padişah'la anlaşmış olmasaydı Cumhuriyet'i kuramazdı. Özellikle askerler çok iyi bilir ki; kendisinden çok daha kıdemli askerler varken, Mustafa Kemal'e görev düşmezdi. Demek ki Mustafa Kemal devletin kendisine verdiği bir görevi yerine getiriyordu! O dönem dünyada İNGİLİZLER'in sözü geçiyordu. Birinci Dünya Savaşı'nda yenildiğimiz halde bize bir seçenek sunuldu. Bunun karşısında BOĞAZLAR gibi çok önemli silah Ankara'ya bırakıldı. İngilizler ısrarla "Ortadoğu ile bağınızı kopartın" şartını öne sürmüştü. Devletin yapacak bir şeyi yoktu.
O günün şartlarında en doğru yol bir süre uykuya dalmaktı. Mustafa Kemal bunu gerçekleştirdi. Yani hem dünya, hem de bölgedeki tansiyonu çok iyi biliyordu!
Amaç devleti yaşatmaktı. Sonuçta Mustafa Kemal bir OSMANLI SUBAYI idi... 
Çağı okuyup gereğini yaptı. Belki de sadece bu yüzden Padişah, rütbesi yetmese de görevi ona verdi! Ayrıca, Anadolu'daki birçok sivil ve askere de 'onun emrine girin' talimatı gönderdi. Biliyorum, buna itiraz edenler olacak!
Ama sakin kafayla düşündüklerinde haklı olduğumu görecekler... 
Neyse...
Mustafa Kemal'in izinden giden askerlerimizin bazıları ne yazık ki SARSILMAZ TEMELLER üzerinde düşünüyor! Bazı alanlar tartışmaya tamamen kapalı. Hiçbir şekilde geçit vermiyorlar. Ülkenin en akıllı çocuklarının gittiğiASKERİ OKULLAR maalesef eğitim sistemi nedeniyle hem Avrupa'nın hem Amerika'nın istifade ettiği alanlar haline geliyor! Çünkü askerlerimiz ŞERİAT dışında bir tehlike, LAİKLİK dışında da sarılacak bir ip bulamıyor!
Şimdi düşünün Allah aşkına!
Dünyanın en güçlü ordularından biri nasıl bu iki seçenek üzerinde ayakta durur ve BAYRAĞIMIZI her yere taşır!
Çağ değişti! Enerji şart! Amerikalı 10 bin kilometreden gelip bölgeye çöküyor. İngiliz, Fransız "uzak" demeden Müslüman coğrafyasında at koşturuyor! Norveç bile Ortadoğu'da, düşünün! Ama biz? Hâlâ 1923'e takılıp kaldık! Neden?
Atatürk hayatta olsaydı Ankara'ya sıkışıp kalır mıydı? Hasta hasta ayağına postalı geçirip HATAY'a inen biri bölgedeki depremi izlemekle yetinir miydi?
Hepimiz biliyoruz ki, Atatürk geleceği gören biriydi! AKLI ön planda tutardı!
Zaten o AKILLA tarihe geçti... Günün şartları içinde en doğrusunu yaptı.
İngilizler'e tek başına karşı koyacak değildi!
Hele askerinin giyecek çorabı, içecek çorbası yokken!
Gelelim Balyoz'a, Ergenekon'a...
Çok sayıda Deniz Subayı tutuklu...
Bir kere bilmeliyiz ki DENİZCİLER darbe yapamaz! O güçleri yoktur! DARBE için KARADA olmak gerekir! Kara Kuvvetleri'nin desteği şarttır anlayacağınız...
Ben buradan DENİZCİLERİN darbe dışında başka gerekçelerle tutuklandığını düşünüyorum. Ne olduğunu kendilerinin de bilmediği fikrindeyim. Çünkü sizin düşünme biçiminizi bilen AKIL, sizi istediği şekilde kullanır! Sakın 'olmaz' demeyin!
DARBELERE ve DARBE GİRİŞİMLERİNE baktığınızda haklı olduğumu görürsünüz!
Bunları neden mi yazdım?
Anlatayım...
İstanbul'da sermaye sahibi bazı isimler, önemli askerlerle bir araya gelip "Ülkenin gidişatı hiç iyi değil. Bir şeyler yapılmalı.
Daha fazla geç kalınmamalı" gibi sözler ediyormuş! Hep anlatmaya çalıştığım gibi BATI, paranın üzerinden bizimASKERE ulaşmayı bir şekilde beceriyor. Askerimiz de hep o "Vatanı kurtarmamız lazım" motivasyonuna yeniliyor! Akıl, BATI'dan geldiği için kullandığı DİL hep "Yakında şeriat gelir bu ülkeye" şeklinde oluyor!
Yani askerin en hassas tarafından giriyorlar!
Oysa asker, "Türkiye'yi bölgede bekleyen riskler ve fırsatlar nelerdir?" sorusuna kafa yormalı. Kendi vatandaşını tehdit olarak görmeyi bırakıp İngiliz gibi, Amerikalı gibi, Fransız gibi, İsveçli gibi düşünmeli! Bunun için el ele verip ülkeyi geleceğe taşımalıyız... 
Farklılıkları ayrışma değil, güç olarak algılamalıyız.
Eski Yugoslavya, Irak ve Afganistan ordusu olmadığı için dağıldı, acı çekti...
Oysa bizim için en önemli kuvvet ordumuz!
Adamlar bunu bildiği için hep KARARGAHA sızıyorlar!
Dediğim gibi bazı toplantıları duyunca bunları yazdım...
Emekliliğini isteyen Oramiral Nusret Güner'in bundan haberi var mı bilemem!
Ama ya casusluk davasında söylenmeyen daha acı deliller varsa!
Asker, eski asker değil ama yine de yazmak, not düşmek istedim...
Kötü mü oldu!

NOT 1: İntihar eden Albay Belgütay Varımlı, sabah namazını kıldıktan sonra Göztepe'deki evinin 9. katından kendini attı! Matematik bilenler takdir eder ki kendi atlayan biri evin giriş kapısından 14 metre ilerisine düşemez! Birileri atmadığı sürece!

26 Aralık 2012 Çarşamba


 
16.01.2010 tarihinde yaptığım Osman Hamdi Bey'in Eserlerinden bir kara kalem çalışması...


 03.03.2012 yine Osman Hamdi Bey'in eserlerinden Kaplumbağa Terbiyecisi'nin kara kalemi...